Toplumsal yaşamda bireyin özgürlüğü,Toplumun ahlaki-Hukuki kuralları ile orantılı olarak sınırlanmıştır, özgür olmada temel koşullardan biri, başkasının Hakkına-Hukukuna ve hürriyetine riayet etmek, bir diğeride kişinin kendi aklını kulanmasıdır. Başkasının aklıyla hareket eden insan irade olarak özgür değildir.Alevi inancinda özgür olmak, eleştirmek, bireyler arası ilişkiler ve bireyin toplum içindeki yeri ,İnancın temel ahlaki kuralı olan Eline, Diline ve Beline sahip ol ilkesinden geçer.
Özgür olmak, kendi haklarını ve toplumun haklarını savunmak, sadace ‘’Ben özgürüm ‘’ demek ile olmuyor. Bir alt yapıdan yoksun ise kişi, yanlızca kendi özgürlüğünden başka bir özgürlüğü savunamaz. Egoizm ve bencillik öbür şeylerde olduğu gibi bu alanda da kendini bariz bir şekılde ortaya çıkarır. Böylelerinin özgürlüğü yanlızca kendi dar Dünyası kadardır, ‘’At gözlüğü ‘’ ile bakanlar yanlız kendileri için alabildiğine sınırsız bir özgürlük isterler, deyim yerindeyse başı bozukluk, sorumsuzluk, soytarılık istenci.
Her şeyden önce Özgürlüğün de sınırları ve sorumlulukları vardır. Sorumluluk ve sınır tanımayan bir özgürlük, Özgürlük değildir. Geçmişte ve Günümüzde en özgürlükçü toplumlarda bile toplumsal yasalar ve kurallar mevcuttur, var olan bu kurallara özgürlük adına olsa bile dokunulamaz
Her rejimin veya Devlet yönetiminin kendi ideolojileri doğrultusunda özgürlük anlayışları vardır, Yönetim erk’ıni elinde bulunduranlar hangi sınıfı temsil ediyorlarsa o sınıfın özgürlüğünü savunurlar. Bu anlayış Marksist olsun Kapitalist-Emperyalist sistem içerisinde ,Faşist veya Sosyal demokrat yönetimlerde olsun az buçuk farklılıklar göstersede temel de değişmez. Kısacası Her sınıfın kendine ait bir yönetim ve özgürlük anlayışı vardır ve bu anlayış da belirli kurallarla belirlenmiştir.
Alevi inancında özgürlük göreceli değil , inancın özünü oluşturmaktadır. İnsan’ı, İnsan sevgisini merkeze koyan Alevilik gerek İbadette gerekse toplumsal-sosyal yaşamda geniş özgürlüklere, karşılıklı sevgi ve saygıya sahiptir, ancak alevi inancında geniş bir alana yayılan bu serbestinin de kendine has kuralları ve sorumlulukları vardır, İnancımızda olan özgürlük (hak) yanlız kişinin kendisi için değil, öncelikle karşıdakinin özgülüğünü, karşıdakine saygıyı ve sevgiyi, bununla beraber bütün toplumun özgürlüğünü savunmaktır. Toplumsal kurallara aykırı hareket etmek ozgürlükle bağdaşmaz .Bir Rızalık toplumu olan Alevilikte Rızasız hiç bir şey olmadığına göre Bireylerin ve toplumun özgürlüğünü de bu çerçevede ele almanın bir sakıncası olmaz.
Her dönem olduğu gibi, Hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda ‘’Mangalda kül bırakmayanlar’’iş fiiliyata geldiğinde söylediklerini unutma’da da çok marifetlidirler. Üç- beş kitap okuyan herkes kendini Alim, Bilgin, konunun uzmanı zan etmektedir. Ukalalık geçmiştede ‘’sol bir cocukluk hastalığı’’ idi, bugün de aynı deyimi kullanmamak için bir neden yoktur.
Alevi Gençliği 1980 öncesi de ayni hastalığın pençesindeydi .sol adına, Devrimcilik ve Sosyalizm adına ortaya çıkanlar (Davanın gerçek sahipleri konunun dışındadır,onları saygıyla anıyorum)
Devrim adına hiçte devrimci olmayan yanlış yaklaşımlar sergilediler.
Dünyada sol”dan esen rüzgarlar , ülkemizide beraberinde etkilemiş, Halkın öncüleri, Haktan, Emekten, özgürlük ve Bağımsızlıktan yana olanlar. Emekçileri, mevcut sermaye düzenine karşı örgütlemeye, hak sahibi yapmaya, eşit ,özgür, kimsenin kimseye kul, köle olmadığı, herşeyin Emekten, insandan yana olacağı bir düzen için.
Bunlar yapılırken de elbette hatalar ,eksıklikler de olmuştu, örgütlemede genç kesime ağırlık verilmiş,üretimden gelen güç unutulmuş veya çok az bir kesimine ulaşılmıştı. Genç kesim içinde faliyet yürütmek daha kolaydı, kolayına kaçılan bu iş ,oniki Eylül akşamı saman alevi gibi kısa bir anda sönmüştü. Yazılanlar su’ya, Harcanan emekler sel’e kaptırılmış, Sanki hiçbir şey olmamıştı, birkaç gün öncesine kadar olanlar, Büyüklerimizin anlattığı masallardan ibaret kalmıştı.
Alevi örgütlenmesi ortalama yirmi yıl içerisinde özellikle Avrupa da hiçte küçümsenemeyecek bir noktaya ulaştı. Aleviliğin Dünya kamuoyuna tanıtılması, Alevilik dersleri, Alevilik kürsüsü vb gibi elde edilen Haklar büyük bir özveri ile yürütülen mücadeleler sonucudur. Bunlar yeterlimidir ? Hayır. Ama şimdiye kadar olmayan ilklerdir, Alevi örgütlenmesinin ulaştığı bu nokta ,bizleri gururlandırıp, sevindirirken, kimi çevrelerin iştahlarını kabartmakta, kimi çevreleri de ürkütmektedir, böyle bir gücü içine sindiremeyenler geçmişte örneklerini çokça gördüğümüz Hile ve entrikalarla hareketin başarısızlığı için çalışmaktadırlar. Öyleyse geçmişten dersler çıkararak örgütlülüğü daha da sağlamlaştırmalı ve perçinlemeliyiz, Bu da ancak ki birlik ve beraberlikle mümkün olacaktır, kör döğüşü yerine ileriye bakmakla.
Yetmişli yılların sonuna doğru Devrimci Hareket’lerin içinde, Devrimci değerlerle uzaktan yakından alakası olmayan ‘’ sözde devrimcilerin’’, özellikle yol önderi Dede’lere karşı sergiledikleri hiçte Devrimci olmayan yanlış yaklaşımların neredeyse aynısı bu günde yapılmaktadır, öyle anlaşılıyorki, Hatalarımızdan dersler çıkaralım diyenler hiçte söylediklerinin gereğini yapmıyorlar. Şunu akıldan çıkarmamak lazım, Ezilen ,somürülen, baskı altında olan Halklar, inançlar, azınlıklar, kendilerinin Haklarını ,özgürlüklerini kısıtlayan egemen güçlere karşı mücadele ederler ,kendi yol, önderlerine , kendileriyle aynı safta olanlara değil. Yol önderi Dede’lere yapılan olumsuz hakaretler özünde yol’a yapılmaktadır. Dede’ler arasında yapılan ayrım, aynı zamanda toplumdada bir ayrışmayı beraberinde getirmektedir. Daha da önemlisi ağızlardan hiç düşürülmeyen ‘’Aleviler asimile edilmek isteniyor, veya aleviler muhafazakarlaşıyor ‘’ söylemini de büyük ölçüde tetiklemektedir. Kale’yi feth etmenin en iyi yolu, kale’yi içeriden yıkmak olduğu, akıldan çıkarılmamalıdır. İçerden tetiklenen asimilasyon ve dışlanma dışarıdan gelenlerden daha tehlikelidir. Gerek Tükiye’de gerekse Avrupa’da hakim anlayışa karşı verilen her türden haklı mücadelenin içinde hatta en ön saflarında Dede’lerde yer almaktadır.
Özgürlük , başkalarını suçlamak ( doğru bir eleştiri hariç) küçük düşürmek, hakaret etmek demek değildir. Kişi özgürlük adına Yol’un öndelerini, Pir’lerini, Mürşit’lerini gericilikle suçluyorsa yol önderlerine olmaz hakaretler edip onları hala sömürücü, vurguncu, kendini bilmez, cahil, yanlız ölü yıkayan ve cenaze kaldıran olarak değerlendiriyorsa bu durum Alevilik adına utanç vericidir. Adı ne konulursa konulsun Alevi inancıyla bağdaştırılamaz. Ne yapmış yol’un pir’leri ? Yol’un kurallarını, Erkanlarını, yol’da olması gerekenleri dile getirmişler. Ama Pir’in dile getirdikleri, Alevilik adına üç kitap okumuş yol, yordam, usul, edep, erkan bilmeyen ukalaların zoruna gidiyor. Kendini bilmezler bununlan da kalmıyorlar, kendi istedikleri tip’te (Kendileri gibi) bir Dede portresi çizerek, işte biz böyle Dede’ler istiyoruz demektedirler . o halde, böylelerine şunu demek gerekiyor. öncelikle yol’dan uzak durunuz, çünkü yol’da olmak yol’un kurallarına sahip olmak ve saygı göstermekle olur. Sonra yapınız kendinize uygun bir Dede heykelciği, donatın kendinize göre bir takım şeylerle, giydirin istediğiniz şekilde, saçlarını, bıyığını, top sakalını da şöyle kendinize uygun, eline de bir şişe şarap yerleştirdinizmi o iş tamam, artık gidin gelin yaptığınız heykelcikle birliğe varın, nasıl olsa konuşmaz etmez, canınızın istediği zamanda tekrardan moda’nıza uydurabilirsiniz.
Alevıliğin tarihini az çok bilenler şunu çok iyi biliyorlardırkı geçmişte Osmanlıya karşi gelişen baş kaldırılara, isyanlara dönemin
Pir’leri önderlik etmiş, her dönem Hak’tan, iyi’den ve ilericilikten yana olmuşlardır. bütün baskılara, katliamlara, sürgünlere karşın Alevi Pir’leri hiçbir zaman inançlarından taviz vermemişlerdir. Çok eskilere gitmeye gerek yok, Kalender Çelebi ve Pir Sultan bilinirse sanırım yeterli gelecektir. Kan ve Can pahasına karşın yol’dan, İnanç’tan verilmeyen tavizler bugün bu ‘’Özgürlük sefilleri’nemi’’verilecek
‘’ Ben seçimimde özgürüm, orta çağ’da değil, Avrupa’da yaşıyorum’’diyerek özgür olduğunu Dede’lere karşı çıkmakla, Dede’leri dışlamakla ispatlamaya çalışanların özgür olduklarından, yolun gerçek yolcuları olduklarından şüphe etmek gerek. Yolun dışındakı ‘’akıl hocaları’’nın aklıyla hareket eden bu sefiller zaten özgür değillerdir.
Alevi inancı sevgidir, Aşktır, Akıl’dır, zamana ve çağına denktir, hatta daha ilericidir, ilimden, irfandan, Barıştan, kardeşlikten, toplumsal paylaşımcılıktan, özgürlüklerden taraftır. Bunları bugün ben söylemiyorum. En gerilere gidin muhakakakki Alevi yol önderlerinin
Sözlerinde bu söylenenlere bolca rastlarsınız. Ama bütün bunlar sorumsuzluk, Başıbozukluk, temelinde söylenen sözler değildir.
Yüz yıllardır, ağır bedeller ödeyerek Yol’u bugüne taşıyan pir’ler
( istisnai olumsuz örnekler hariç ) oldum olası devlet yönetiminden ve Devlet desteğindeki hakim inançlardan sürekli baskı görmüş ve yerilmişlerdir, bunlar yetmiyormuş gibi birde içeriden bu tür hakaretlare maruz bırakılmayı İnanç önderleri hak etmemişlerdir.
Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakkı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar, görmez bu hali……… Harrabi.
Dede’ler yol önderleridir. Yani yol’un olmazsa olmazıdırlar, bütün Alevilerin yol adına yol önderlerine karşı saygılı olmaları gerekmektedir. Alevilik denince akla Dede-Talip gelmekte, bu yol’ da el-ele el Hakkadır, bu anlamda Dede’lerde yolun talipleridir. ( Eğer kendisinden başka hiç kimseyi ve milletini sevmeyi, saymayı öğrenmemişse,Tahsil de servet’de insanı aşağılık sıfatından kurtaramaz- Hz Ali ) Günümüzde Alevi gençleri bir çok alanda üniversiteler bitirmiş, kendi alanlarında uzman konuma gelmişlerdir , ( İşin garibi, okumuş ,öğrenmiş belli bir konuma gelmiş kişi Yolun önderlerine saygılıdır . Ama üç kitap okuyupta Alevi ’’ bilgini’’ olanlar bu konuda hezeyan içindedirler ) buda bizim için sevindiricidir, gurur vericidir. Ancak Alevi Dedelerinin yetişeceği bir Akademi bir üniverste olmamıştır, Dedeler cahillikle suçlanacağı yerde onlara yardım edilmeli, önleri açılmalı , kurum olarak bilince çıkarılmalı yol adına hak ettikleri saygı gösterilmelidir.
Bir başka gerçekte şudur, Yol önderi Dede’lerde öbürleri gibi insandırlar. Çalışırlar ,yerler, içerler, giyerler, evlenirler. Kısacası onlarında maddi hayatta ne gerekiyorsa ona ihtiyaçları vardır.
Hataları ve eksiklikleri elbetteki olacaktır. varsa uygunsuz davranışları onlarda Pir Divanında sorguya çekilirler. Üstelik Talip olana yaptırım bir olursa ,Yol önderi Dede’ye üç-beş misli olur.
Günümüzde Dede’lik kurumu her taraftan kuşatılmış bir halde
Bireysel olarakta Dede’ler Özellikle kurumlarımızda, kurumun bazı yöneticileri ve üyeleri tarafından adeta ‘’şamar oğlanı’’na çevrilmiştir. Ne var ne yoksa suçluları Dedelerdir. Dedeler Hak-Muhammet-Ali’den, ehli-beytten, oniki imamlardan bahs ettilermi hemen Molla damgası, gericilik damgası yiyorlar, İsa’dan, Musa’dan, Marks’tan Lenin’den, Mao’dan bahs ettilermi ilerici, Kuran’ı ağızlarına aldılarsa gerici, İncil’i, Tevrat’ı veya marksist klasiklerden konuştularmı ilerici. ( Oysaki Alevi düşüncesi tarihin her safhasında var olan eski düzene, sömürüye, talana, zülme muhalif , yenilikten, ilericilikten, kollektivizm den, insan hak ve özgürlüklerinden yana olmuş ve bu doğlultuda egemen sistemlere karşı mücadele etmiştir. Kıstaslar bunlar olduğuna göre, bunlara rağmen halen gericilikten bahsetmek akıl işi olmasa gerek ) Yani herkes kendine göre bir Dede istemektedir, oysaki Yol bir tanedir ve yol’da taviz, suistimal, nabza göre şerbet yoktur, yol’a talip olmak gönüllü olduğuna göre, talip olanın ben şunu isterim ama şunu istemem diye bir isteği de olmamalı. Her kesim yol önderlerini kendi tarafına çekmeye çalışmakta onlara kendilerinin diktiği elbiseyi giydirmek istemektedir. Bu konuda Devlet te boş durmamakta, yanı sıra öbür Dinlerin misyonerleri de. Aleviler olarak eğer yolun devamını istiyorsak yolun önderlerine sahip çıkmamız ve onları içeriden veya dışarıdan gelecek baskılara, yıpratmalara karşı korumamız gerek ve Unutulmasın ki yol’un, inancın asimile edilmesi, yok edilmesi, yol önderleri Dede’lerin yıpratılması ve yok edilmesi ile olacaktır .Örgüt olarak ,önder kadrolarımıza, yöneticilerimize, yol önderleri Dede’lerimize sahip çıkmalıyız
Valığımız, Birliğimiz ve Beraberliğimiz için
Hak-Muhammet-Ali yardımcımız olsun
Müslüm KAYA …. Haziran 2010
Bu makale Alevilerin sesi 140. sayısında yayınlanmıştır