HAK MUHAMMED ALİ

“ Halık-ı Alem kudretini aşikar kılmak diledi….Kemali kereminden ve lutfu inayetinden bir yeşil derya yarattı. Sonra deryaya nazar buyurdu, Derya dalgalandı cuşa geldi ve bir cevheri dışarıya düşürdü.
Hak Celle ve Ala bu cevheri aldı iki şak eyledi, parçalar biri yeşil biri ak iki nur oldu. Yeşil kubbeli bir Kandil asılı durmaktaydı Allah Taala bu nurları…..Asılı olan Kandile koydu yeşil nur Muhammed Mustafanın, Ak nur da Murteza Ali’nin nuru oldu ki bunlar bütün ruhların kadimi idi..”             ( Buyruk Ayyıldız yay. 379 )
Alemi-ummanda asılı duran bu kandildeki nurlar yaratılış nurundan doğan ilk nurlardır bu nurlar yukarıda da belirtildiği gibi Muhammed-Ali’nin nurlarıdır  yaratıcı Nurun özünden çıkan bu nurlar birlikten Kesrete doğru olan gelişmenin ilk nüveleridir, hem ilk nura en yakın olanlardır hemde var olan Varlık aleminin oluşumunda ilk başlagıcın temsilidirler.
Yaratıcı Nur içinde, hem  birliği hemde çokluğu taşımaktadır, diğer bir tanımlamayla biri birine zıt olanlar hem birlik hemde savaş halindedir. Kabuk zıtların içerideki amansız çatışmasına dayanamayıp kırılınca ( Buyruktaki deyimiyle….Nuri Muhammed ve Ali’ye haya vaki oldu ,terledi.) (383) var olan ilk nur kendini görünüş alanına çıkarıp ummana serpiştirdi.
Alevi inanç felsefeside tamamen bu düşünceye bağlı kalmıştır. İnancımıza göre de bugün Evrende bulunan canlı, cansız bütün varlıklar bu ilk Nur’un (Yani Tanrının) görünümünden başka bir şey değidir. İlk ve tek olan kendini en küçük parcacıklara bölmüştür ancak bütün parcacıklarda da onun özü mevcuttur, ayrılık sadece görünüştedir. Dünya çokluğun (Kesret) belirdiği  alan, birlik (Vahdet) ise Tanrısal Alandır.
Varlık alemimde bulunan her şey biribirine bağlı ve sürekli olarak dönüşüm ve hareket halindedir. Bu manadada hiç bir şey yoktan var edilmemiştir ve hiç bir şey de vardan yok edilemez Nesnel olarak yok olmak sadece ve sadece aslına dönmektir yani tanrı ile birleşmektir.
Bu görüş Alevi düşüncesinde ‘’Vahdeti-Vucut ‘’olarak dile getirilir. Bu inanışa göre Evren’de varolan bütün canlı ve cansız varlıklar Hak’kın sıfatlarının tecellisidir ancak tecelli ile tecelli eden ayni değildir, tıpkı Aynaya bakan ile aynadaki yansımanın ayni olmadığı gibi.
Bütün varlıklar öz olarak aynıdır, yani herşey tanrı ile öz bakımından birdir, özdeştir, aradaki fark yanlızca görünüş alanındaki biçimsel farklılılıklardır. Yaratan ile yaratılan ayni kudrettendir, yaratma yoktan değil, batın olanın gizlilikten reel alana çıkmasıdır, bilinmeyenin kendini bilince, bilinene dönüştürmesidir. Bu dönüşümde Tanrı insana kendi ruhundan verdiği için  Tanrısal nitelikler varlıkların en olgunu olan İnsanda kendini Ruh, Akıl,düşünme, konuşma ve irade olarak daha belirgin bir şekilde gösterir.
Evvel benem ahir benem
Canlara can olan benem’’ diyen Yunus Emre ve
Cıhan varolmadan ketmi ademde
Hak ile birlikte yekdaş idim ben’’
diyen  ozanlarımızdan Şiri’de insandaki ruhun Mutlak Akıl ile bereber olduğunu ve ondan geldiğini vurgulamaktadırlar.
‘’ Mutlak varlık eylem ve etki yönüyle Tanrıdır, yaratıcıdır. Olma ve etkileme yönüyle de kuldur yani yaratıktır. Daha başka bir deyişle Tanrı herşeye sınmiş, herşeyin rengini almıştır, ama herşeyden de uzaktır. Kötülük, onur, karanlık, bunalım, belirdikleri yerlerde görünürler, göründükleri yerlere göre biribirlerinden ayırt edilirler, ama Tanrı açısından herşey eşittir. Binlerce varlık var, yani binlerce surette belirme var ama Tanrıdan başka varlık yoktur. O herşeyde belirir, herşeyde onda. Gerçekte belirenle belirten özdeştir, ayrılık görecedir. Tannı Evrende olduğu gibi değil belirdiği yerin gereğince görünür.’’ ………..   S.Bedrettin. Varidat s101
İmam Cafer-i sadık ‘’İnsan Tanrının kudret eliyle kaleme aldığı  kitaptır’’derken veya İmam Ali’nin ‘’Sen kendini küçük bir beden sanıyorsun, oysaki bir alem dürülmüş içinde senin’’ sözleri insanda varolan bu Tanrısal özelliklerden dolayıdır. Hakkın sırlarına mahzar olan İnsan-i Kamil yeryüzünde Tanrının halifesidir. Bir can’ın bu makama varabilmesi ve geldiği öz’e dönebilmesi için, bütün eksikliklerinden arınması kaynayıp pişmesi, yanıp köz olması, kısacası kişinin ‘’dört kapı kırk makam’’dan ilim ile irfan ile geçip kendi varlığını Hakkın varlığında yoketmesi ile gerçekleşir.
‘’Hak-Muhammed-Ali Alevilerin Amentüsüdür, Kelimeyi. şahadetidir’’(İ.Kaplan,A.T ve Ritüelleri s29 )
Pir SULTAN’ım bu bir sırdır
Ay da nurdur gün de nurdur
Hak Muhammed Ali birdir
Üçü sırdır bir nur içinde
İnancımızdaki yaratılış anlayışı ile hemen hemen bütün dualarımızda, gülbenklerimizde  dile getirdiğimiz Hak-Muhammed-Ali (üçler) üçlemesi ayni zamanda birlemesi tamamen bu yaratılış inancı ile bağlantılıdır. Hak-Muhammed-Ali derken hem birliği hemde bu birliğin yaratıcıdan aşağıya doğru olan şekillenişini ( Tanrı-Evren-İnsan ) ifade etmekteyiz.
İnancımıza göre Allah birdir, herşeyden münezzehtir ancak herşey de onun nurundandır, her yede hazır ve nazırdır, bütün Evreni kuşatmıştır. İnsana ‘’Şah damarından daha yakın’’ Mekanı, her türlü ‘’nefs’’ten arınmış insanın kalbidir.
Hz Muhammed onun peygamberi ve ‘’ilminin şehridir ‘’dir, Hakktan gelen kelamı insanlara bildirmiş ve onları Hak kelamına inanmaya, riayet etmeye davet etmiştir. Alemlere gelen bir müjdeci bir uyarıcıdır. ‘’Ey insanlar size Rabbinizden bir delil gelmiştir, biz size herşeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik….Ey Peygamber hiç kuşkusuz biz seni bir tanık, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik ‘’ (kuran’i kerim)  Hz Muhammed alemlere rahmettir,Dört kapıda Şeriat kapısının sahibi, Makam olarak Mürşit postundadır.
İmam Ali ise Hakkın velisidir, Hakkın sırlarına mahzar olmuş en olgun, en kamil insandır, oniki imamların başı, Tarikat kapısının sahibi, yolun Pir’i ve ilim şehrine giden yolda Rehberdir. Hz muhammedin geride bıraktığı ‘’iki emanet’’ten biridir, hatta deyim yerindeyse ikisinin bütünüdür, hem Ehli-Beyt’tir hemde Kuran’ı natıktır. Aleviler İmam Ali’yi Hakkın velisi saydıklarından  dolayıdırki ‘’Hak laa ilahe ilallah, Hak birsin, Muhammed de Resullullah, Ali-yün veli’yullah ‘’derler. Hak ile Hak olma yolunda öncelikle İmam Ali’nin sonrada Hz Muhammed Mustafanın  ilmine (sırlarına) vakıf olmak gerek
Dört kıtabı birer birer okudum
Allah bir Muhammed Ali yazılı
Pirin dergahında Kuran okudum
Allah bir Muhammed Ali yazılı
Fazlı ile nesimi dardadır darda
Hazreti Fatima sırdadır sırda
Cihan var olmadan kandilde nurda
Allah bir Muhammed Ali yazılı……..    P.S Abdal
Yaratıcı Nur ve bu Nur’dan doğan Muhammed-Ali nurları ibadette de kendilerine yer bulmuş ve simgeleşmiştir.
Alevier  Cem’lerinde Nur suresinin 35-36. ayetlerini okuyarak  temsil olarak üç çerağ uyandırırlar bunlardan ilki yaratıcının aşkına, ikincisi Nübüvet’in (Peygamber Muhammet Mustafa ) aşkına, üçüncüsü ise velayet’in (İmam Ali )aşkına,
Işık veya Nur Alevi inancında aynı zamada, sürekliliği temsil eder çünki nur yaratılıştan önce vardı ve sona kadar da var olacaktır,
Güneş Dünyamızı aydınlatır, hayat verir Ay Gün’den aldığı ışığı geceleyin Dünyamıza yansıtır İnancımızda Gün (Güneş) Muhammettir Ay ise Ali’dir Muhammed Dünyayı aydınlatan yaratıcının nurudur, İmam Ali ise bu nur’un vasisidir, velayetidir. Güneş alevi inancında bilgidir, akıldır, Muhammed-Ali’nin yaratıldığı Nur’dur, Muhammedin kendisidir çünkü Muhammed ’’Bilimin (Aklın) şehridir’’ İmam Ali de aynı Nurdandır ‘’Bilim şehrinin kapısıdır’’ Kişi eğer bilim şehrine veya yaratıcının nuruna varmak isterse önce İmam Ali’ye varmalıdır, Ali hem zahiri hemde batini bilgilerin bütününe vakıftır, yanı salt akıldır , Gizli hazinedeki giz’in ete kemiğe bürünüp varlık alemine Hakim olarak inmesidir..
———————
kaynaklar
Buyruk—Ayyildiz yay.
Varidat—-S. Bedrettin
B.Y.Bektasilik.–I.Z.Eyüboglu
Bu makale subat 2012 sayisi icin A sesina gönderilmistir
MÜSLÜM KAYA