Talip benliğinen gelme meydana
Evvela Hak ile yeksan ol talip
Sen niçin uyarsın aklı noksana
Ettiğin işlere pişman ol talip …..Katibi
Sen ki benliği kendine yol edinen..
Hakk seni kudret eliyle yarattı, Ruhundan sana ruh verdi, seni kendine halife kılıp, sana kendi sırlarından sırlar bahşetti. Seni evrenin kalbi olarak var eyleyıp bütün isimleri sende topladı. Senki bu kainatın özü ve en kutsal kıtabısın, kendinin farkında olmadan Hakkın zat’ını sorgulamaya kalktın.. Aklını kullanmadın, iradene Sahip çıkmadın.. Zan ettinki gerçeği sadece sen biliyorsun, düşündüğün gibi değilse gerçek değildir.. yaşadığın toprak yaklaşık onbeş milyar yaşında, sen ise bilemedin yüz yıl yaşıyorsun, yani on beş milyarın yanında zerre dahi değilsin. üç nesil öncesini dahi hatırlamadığın halde onbeş milyar öncesini sorgulyorsun. Bu ne kibir bu ne benlik.. oysaki O hiçbir zaman kendisine benlik getirmedi.. Bilmen gerekenleri senin ile paylaştı… Seni doksan bin kelimeye baş eyleyip senden öncekileri sana secdeye getirdi.. ama sen ! Kibrinle seni yaratana nankörlük eyledin.. oysaki o isteseydi seni özgür irade sahibi değil köle ruhlu olarak yaratırdı.. Yapmadı.. Yapamazdı… Çünkü iradesine tersti.. Sana tek bir yol çizdi bu yoldan sakın ayrılma diye sıkıca nasihat eyledi, ama sen benliğine uyup doğru yolu terkettin…
O ki sana ders olsun, ibret alasın diye Hak meydanında sana secde etmeyenin boynuna lanet halkası geçirip dergahından kovmuştu.. ama sen sana bahşedilenleri benlik kabına yerleştirip dergahtan kovulanın safında yer aldın. Verdiğin ikrara sırt döndün… Kesrette kendi özünü yitirdin, maddeye boyun eğip nahak yolda Hakkı unuttun.. Maddeye sahip olman için, makam mevki için binbir renge büründün, alçaldın en aşağılara kadar, dilinde yalan, beyninde desise, gönlünde iblisi mihman eyledin.. Nefsinin esiri olup aç kurtun sürüye daldığı gibi sağına soluna bakmadan kul hakkı, yetim hakkı demeden hepsine sahip olmak istedin.. Her türlü iblisvari yöntemlere baş vurdun.. Oysaki kölesi olduğun madde hiç bir zaman senin değildi ve olmayacaktı.. Koca yunus boşuna mı demişti.. “Mal sahibi, mülk sahibi Hani bunun ilk sahibi.. Mal’da yalan mülkte yalan hadi birazda sen oyalan”.. Evet malınla mülkünle oyalandın, doymak nedir bilmedin, saraylar, köşkler yaptırdın, Altın tabaklarda altın kaşıklarla yemek yedin hor baktın, ne gözün gördü, ne kulağın işitti, ne vicdanın sızladı.. Nemrut oldun kafa tuttun, kimim, neden varım, varedenin kanunları hükümleri bir an düşmedi aklına .. Unuttun mu ey nadan! Nemrudun kuleleri başına yıkılmış, sadece vızıltısını duyduğu bir sineğe boyun eğmişti
Muhammet Alinin buyruğuna uymadık
Nasihatın kulağımıza koymadık
Çok alamet zahir oldu bilmedik
Başımıza müthiş haller geliyor.. Güzide
Ey adem oğlu ! Bir noktadan geldin, suret olarak çoğaldın.. Her varlıkta kendini zahire yansıtan Haktır, Hakkın sureti sensin.. Her suret kendine özgüdür.. surette çoksun ama vahdet’te teksin.. Hakk tecelli ettiği suretler vasıtası ile bilinir, Suretleri Hakktan ayrı düşünmek gaflettir… Zat ve Hakikat hiçbir zaman yok olmaz yok olan sadece ve sadece surettir.. Cümle varlık aleminde gördüğün, sıfatı olan, olmayan ne varsa, algılayıp ve halen algılama yeteneğine kavuşmadığın, Bilince çıkardığın ve hala haberdar dahi olamadığın Hakkın sırlardır.. Sen bu evrenin kalbi olarak sırların yazılı olduğu kitapsın.. ŞİRİ’nin deyimi ile ‘’Cihan var olmadan ketm-i ademde, Hak ile birlikte yektaş idim ben‘‘ Evet Hak ile beraber yektaş idin, Ama henüz bilince çıkarıdıkların Hakkın sırlarının yanında zerre dahi değildir.. Güneş ışığının yanında mum gibisin.. Bu halinle Güneşi inkar ediyorsun..
Behey Manayı, sırrı bilmeyen… Kendi özünden bihabersin, Hakkı gören bir gözden, işiten bir kulaktan, mihman edecek bir gönülden uzaksın.. Nefsin gönlüne, gözüne kör bir perde olmuş..
O, Haram ile bina ettiğin saraylara, kul hakkıyla donattığın sofralara, yalan, dolan, iftira söyleyen dillere, maddenin esiri olmuş gönüllere mihman olmaz…
Mevlana’nın değiği gibi. ‘’Nice insanlar gördüm üzerlerinde elbisesi yoktu, nice elbiseler gördüm içlerinde insan yoktu’’ Hakkın nazarında atlas-libas değil, adem önemlidir.. İşte sen sadece şatafatlı elbiseler içinde boş bir sıfattan başka birşey değilsin..
Kâmil olan odur ki Nefsini bir demirci ustası gibi örs ile çekiç arasına almış istediği şekle getirmiştir.. Vücudun şehrini pürü-pak eylemiştir.. O’dur hakka yakın, odur arı ve duru olan, İlahi iksir den içmiş, pervane gibi ışığın etrafında dönen, aşkın şehidi Mansurdur, Nesimidir,
Hak.. Muhammet Ali’nin Aşkına cümle alemi halk eyledi, Muhammet Alinin dilinde konuştu. Ali’de dile geldi, görünüşte sıfat Ali, konuşan Ali idi, gerçekte Ali’nin dilinde konuşan Hakkın kendisi idi.. Tıpkı Mansur’un dilinden dile geldiği gibi…
Hezeyanların seni Hakkı inkara götürdü.. Bilesinki Onun sana ihtiyacı yok, ihtiyaç sahibi sensin.. Hayalinde denizleri yüzersin ama an olurki bir havuzda boğulursun..
Herkes mutlaka ki yaptıkları ile birgün yüzleşecektir.
Son sözü bizim adımıza Muhittin abdal söylesin..
Hak’tır sevdiğimiz bizim
Hak’tır öğdüğûmüz bizim
Boyun eğdiğimiz bizim
Hak’tan özge yar bilmeyiz.. Muhittin abdal
Hak ile olun, Hakk ile kalın
Müslüm Kaya
Alevilerin sesi 250. Sayısında yayınlanmıştır.